Bazı kıyafetler giyilmez, taşınır.
Bir kadın, aynaya baktığında yalnızca kendini
görmez. O anın içinde hissettiği her şey, duruşuna sinen her iz, tenine değen
her kumaş… Hepsi bir bütündür. Bir kıyafet yalnızca onu örtmez, tamamlar.
Itratune, bu tamamlanma hissinin izini sürerek
doğdu. Kumaşın dokusunu, kesimin akışını, detayların özenini ararken yalnızca
estetiği değil, asil bir gücü de
düşünerek… Çünkü gerçek zarafet, kendinin en güçlü ifadesindir.
Bir kadın, günün neresinde olursa olsun– bir
toplantı odasında, bir davette ya da arkadaşlar arasında– varlığıyla fark
edilir. Seni anlatan şey yalnızca ne giydiğin değil, nasıl taşıdığındır. Ve
bazı parçalar, yalnız bedenine uyum
sağlamaz. Senin asil duruşunda simgen olur.
Itratune, bir kıyafet değil, bir duygu. Yalnızca
bir kelime değil, bir tamamlayıcı.